HOŞ GELDİNİZ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HOŞ GELDİNİZ

EN RENKLİ FORUM BU FORUM İSTEDİĞİNİ PAYLAŞ İSTEDİĞİNİ YAP
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Yahya Kemal Beyatlı _6_

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin



Mesaj Sayısı : 254
Kayıt tarihi : 29/09/08

Yahya Kemal Beyatlı _6_ Empty
MesajKonu: Yahya Kemal Beyatlı _6_   Yahya Kemal Beyatlı _6_ Icon_minitimeÇarş. Ağus. 12, 2009 4:37 pm

TELÂKKİ



Yollarda kalan gözlerimin nûrunu yordum,

Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,

Hulyâmı tutan bir büyü var onda diyordum,

Gördüm: Dişi bir parsın elâ gözleri vardı.



Sen miydin o âfet ki dedim, bezm-i ezelde

Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde,

Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde,

Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı.






















UÇUŞ



Uçmakta, konmadan, kıyısız bir denizde rûh;

Benzer mi böyle bir kuşa Tûfan içinde Nûh?

Üstünde gök, sürekli bulutlarla, yüklüdür;

Altında gür deniz ki ezelden köpüklüdür.

Çalkaltısında dalgası bilmez nedir sayı;

Milyonca dalga sürmede milyonca dalgayı;

Hiç durmayan gürültüsü bir türküdür, geniş,

Milyonca haykırış dolu, milyonca sesleniş.

Yıldızlar ülkesinde açıldıkça yükseğe,

Başlar hayâl edindiği âlem görünmeğe.

Bir rûhu besliyen hava yalnız yukardadır.

Hulyâyı daima uçuran duygulardadır.

Yalnız bu katta mümkün olur dâimî uçuş.

Her hamlesiyle, rûh, o çelikten kanatlı kuş,

Ufkunda bir dakîka görünmeksizin kara,

Hür gökte, hür denizde uçar, hür ufuklara.






















UFUKLAR



Rûh ufuksuz yaşamaz.

Dağlar ufkunda mehâbet,

Ova ufkunda huzur,

Deniz ufkunda tesellî duyulur.

Yalnız onlarda bulur rûh ezelî lezzetini.

Bu ufuklar avutur rûhu saatlerce, fakat

Bir zaman sonra derinden duyulur yalnızlık.

Rûh arar kendine bir rûh ufku.

Manevi ufku pek engin ulu peygamberler

- Bahsin üstündedir onlar- lâkin

Hayli mes'ud idiler dünyâda;

Yaşıyorlardı havârileri, ashâbıyle;

Ne ufuklar! Ne güzel rûh imiş onlar! Yârab!



Annemin na'şını gördümdü;

Bakıyorken bana sabit ve donuk gözlerle,

Acıdan çıldıracaktım.

Aradan elli dokuz yıl geçti.

Âh o sâbit bakış el'an yaradır kalbimde,

O yaşarken o semâvî, o gülümser gözler

Ne kadar engin ufuklardı bana;

Teneşir tahtası üstünde o gün,

Bakmaz olmuşlardı artık bu bizim dünyâya.



Yaşıyan her fânî

Yaşıyan rûh özler,

Her sıkıldıkça arar,

Dar hayâtında ya dost ufku, ya cânan ufku.























ÜSKÜDARIN DOST IŞIKLARI



Ötmekte fecre karşı horozlar birer birer

Geçtikçe her dakika belirmektedir seher.



Bilmem kaçıncı fecri vatan toprağında, biz,

Görmekle şimdi bir yaşatan vecd içindeyiz.



Etrâfı okşuyor mayısın tâze rüzgârı;

Karşımda köhne Üsküdar'ın dost ışıkları...



Kimlersiniz? Ya bağrı yanık kimselersiniz!

Yâhut da her sabâh uyanık kimselersiniz!



Dünya yüzünde, bir sefer olsun, tanışmadan,

Öz çehrenizle sizleri görmekteyim bu an.



Sizlersiniz bu ân'ı ışıklarla Türk eden!

Eksilmesin şu mutlu şafaklar bu ülkeden!



Gönlüm, dilim, kanım ve mizâcımla sizden'im

Dünyâ ve âhirette vatandaşlarım benim.





















VİRANBAĞ



Adalardan yaza ettik de vedâ

Sızlıyor bağrımız üstündeki dağ,

Seni hâtırlıyoruz Vîranbağ!



Yine bir sofrada şen şakraktık,

Gün denizlerde sönerken baktık

Ve çobanlar gibi dallar yaktık.



Biz şen, onlarsa muammâlıydı,

Birinin sözleri îmâlıydı,

Birinin gözleri hummâlıydı.



Acı duymuş diye aşkın tadını,

Hepimiz sevdik o solgun kadını,

Ve o gün râhibe koyduk adını.



Uyuduk kırda, gezindik dağda,

O yazın, âh o engin çağda,

Geçti en son gün Vîranbağ’da.






















VUSLAT



Bir uykuyu cânanla berâber uyuyanlar,

Ömrün bütün ikbâlini vuslatta duyanlar,

Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamânı,

Görmezler ufuklarda, şafak soktuğu ânı...

Gördükleri rü'yâ ezelî bahçedir aşka;

Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgârı başka.

Bülbülden o eğlencede feryâd işitilmez;

Gül solmayı; mehtâb, azalıp gitmeyi bilmez...

Gök kubbesi her lâhza, bütün gözlere mâvi...

Zenginler o cennette fakirlerle müsâvi;

Sevdâları hulyâlı havuzlarda serinler,

Sonsuz gibi, bir fıskıye âhengini dinler.







Bir rûh, o derin bahçede bir def'a yaşarsa

Boynunda onun kolları, koynunda o varsa,

Dalmışsa, onun saçlarının râyihasıyle,

Sevmekteki efsûnu duyar her nefesiyle;

Yıldızları boydan boya doğmuş gibi, varlık,

Bir mû'cize hâlinde o gözlerdendir artık.

Kanmaz, en uzun bûseye, öptükçe susuzdur,

Zirâ, susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur.

İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan,

Bir sır gibidir azcok ilâh olduğumuzdan.







Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.

Bir gün nereden hangi tesâdüfle gelirler?

Aşk, onları sevkettigi günlerde, kaderden

Rüzgâr gibi bir şevk alır, oldukları yerden.

Geldikleri yol, Ömrün ışıktan yoludur o!

Âlemde bir akşam ne semâvi koşudur o!

Dört atlı o gerdûne, gelirken dolu dizgin,

Sevmiş iki rûh ufku görürler daha engin,

Simâları her lahza parıldar bu zafirle;

Gök her tarafından, donanır meş'alelerle!







Bir uykuyu cânanla berâber uyuyanlar,

Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar

Dünyayı unutmuş bulunurken o sularda,

- Zâlim saat ihmâl edilen vakti çalar da-

Bir ân uyanırlarsa lezîz uykularından,

Baştan başa, her yer kesilir kapkara, zindan...

Bir fâciadır böyle bir âlemde uyanmak...

Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak...

Ey talih! Ölümden ne beterdir bu karanlık!

Ey Aşk! O gönüller sana mâl oldular artık!

Ey vuslat! O âşıkları efsûnuna râm et!

Ey tatlı ve ulvî gece! Yıllarca devâm et!



















YOL DÜŞÜNCESİ



Bu def’a farkına vardım ki ihtiyarlamışım.

Hayâtı bir camın ardında gösteren tılsım

Bozulmuş, anlıyorum, çıktığım seyâhatte.

Cihan ve ben değiliz artık eski hâlette.

Mısır ve Sûriye, pek genç iken, hayâlimdi;

O ülkelerde gezerken kayıdsızım şimdi.

Bu gözlerim, medeniyetlerin bıraktığını,

Beş on yıl önce, görür müydü, böyle taş yığını?

Bugünse yeryüzü hep madde, her ufuk maddî.

Demek ki alemin artık göründü serhaddi.



Ne Akdeniz’'de şafaklar, ne çölde akşamlar,

Ne görmek istediğim Nil, ne köhne Ehrâmlar,

Ne Bâlebek’te lâtin devrinin harâbeleri.

Ne Biblos’un Adonis’den kalan sihirli yeri,

Ne portakalları sarkan bu ihtişamlı diyâr,

Ne gül, ne lâle, ne zambak, ne muz, ne hurma ve nar,



Ne Şam semâsını yâlel’le dolduran şarkı,

Ne Zahle’nin üzümünden çekilmiş eski rakı,

Felekten özlediğim zevki verdiler, heyhât!

Bu hâli, yaşta değil, başta farzeden bir zât

Diyordu: "İnsana çarmıhta haz verir îman!"

Dedim ki: "Hazreti İsâ da genç imiş o zaman."



Eğer mezarda, şafak sökmiyen o zindanda,

Cesed çürür ve tahayyül kalırsa insanda,

- Cihan vatandan ibârettir, îtikadımca -

Budur ölümde benim çerçevem, murâdımca;

Vatan şehirleri karşımda, her saat, bir bir;

Fetihler ufku Tekirdağ ve sevdiğim İzmir;

Şerefli kubbeler iklimi, Marmara’yla Boğaz;

Üzerlerinde bulutsuz ve bitmiyen bir yaz;

Bütün eserlerimiz, halkımız ve askerimiz;

Birer birer görünen anlı şanlı cedlerimiz;

İçimde dalgalı Tekbir’i en güzel dînin;

Zaman zaman da "Nevâ-Kâr’ı" doğsun, Itrî’nin.

Ölüm yabancı bir âlemde bir geceyse bile,

Tahayyülümde vatan kalsın eski hâliyle.


















ZİYÂRET



Yine birlikte, bu mevsimde, Atik – Valde’deyiz;

Yine birlikte, bu mevsimde, gezip sezmedeyiz

Bu çınarlarla siyah servilerin gölgesini;

Bu şadırvanda suyun sanki ledünnî sesini.

Eski mîmâra nasıl rahmet okunmaz burada?

Suyu cennetten akıtmış bu güzel manzarada;

Bu dıyarlarda, saatlerce temâşâya değer,

Çini’den, solmıyacak bahçeler açmış yer yer;

Mânevî râhata bir çerçeve yapmış ki gören,

Başka bir âlemi görmekle, geçer kendinden.



Bu ziyârette vakit geçti, güneş battı, yazık!

Haz ve duyguyla Atik – Valde’de bir gün yaşadık.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hayatsensin.yetkinforum.com
 
Yahya Kemal Beyatlı _6_
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Yahya Kemal Beyatlı _1_
» Yahya Kemal Beyatlı _3_
» Yahya Kemal Beyatlı _4_
» Yahya Kemal Beyatlı _5_
» ŞİİR 1 (YAHYA KEMAL BEYATLI)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
HOŞ GELDİNİZ :: İSTEDİGİN HERŞEYİ PAYLAŞ :: ŞİİR-
Buraya geçin: